Seçer İ. (Yürütücü), Ulaş S. , Çimen F.
Yakın zamanda ülkemizde yaşanan ve 11 ili kapsayan deprem felaketinin toplumsal, ekonomik vb. birçok yıkıcı sonucu olmakla birlikte doğrudan çocuk ve ebeveynlerin psiko-sosyal yaşamları üzerinde de ağır travmatik etkiler bıraktığı açıktır. Ailesini, sevdiklerini, evini kaybetmenin yanında barınak, çadır, konteyner gibi alanlarda yaşamak zorunda kalma ve hatta enkaz altında kalmış olma gibi durumlar hiç şüphesiz 3-8 yaş arasındaki çocuklarda ağır travmatik semptomların gelişimine sebep olmaktadır. Aile bakanlığı ve çeşitli sosyal yardım kuruluşları tarafından gerçekleştirilen acil psikososyal ve psikolojik ilk yardım faaliyetleri bu bireylerin, yaşadıkları şoku atlatmalarına ve yeniden normal hayatlarına dönmelerine önemli düzeyde katkı sağlamaktadır. Bununla birlikte depremin üzerinden geçen yaklaşık 2 aylık süre göz önünde bulundurulduğunda bazı çocuklarda özellikle anksiyete temelli travmatik semptomların kalıcı nitelik taşıması durumunda ebeveynlerin bu semptomlarla baş etmekte zorlanarak yardıma gereksinim duyacakları değerlendirilmektedir. Travmatik yaşam olaylarına maruz kalmış ve ağır psikolojik semptomlar geliştirmiş olan bireyler şok ve akut evreyi atlattıktan sonra psikolojik yardıma başka bir değişle bireysel veya grup terapileri yoluyla tedaviye ihtiyaç duymaktadırlar. Bu durumdan etkilenen bireyler için süreçte etkili psikolojik yardım ve müdahalelerin sağlanması olası semptomların erken dönemde iyileşmesi, travmatik nitelikli süreçlerin yerleşik bir hal almadan önlenmesi ve yaşam kalitesinin hem çocuk hem de ebeveyn açısından yükselmesi yönünde katkı sağlayabileceği değerlendirilmektedir (Warren vd., 2002)
Yaşanan deprem felaketi her yaştan bireyi olduğu gibi küçük yaştaki çocuklarda da yoğun korku kaynaklı semptomlara zemin hazırlayabilmektedir. Korku, bireyin tehlikeli durumlar karşısında göstermiş olduğu bir savunma mekanizması olarak bireyin bu tehdit edici durumlar karşısında hayatta kalmak için ortaya koyduğu temel tepkileri içermektedir. Bununla birlikte korku, içinde bulunduğu koşullar ile orantısız olması halinde anksiyete, depresyon, OKB vb. (Garcia, 2017; Shin & Liberzon, 2010) çeşitli psikolojik rahatsızlıklara zemin hazırlayabilmektedir. Hatta sağlıklı bireylerde bile stres benzeri semptomların yoğunlaşmasına yol açarak psikolojik bozuklukların ortaya çıkmasına sebep olabilmektedir. (Ornell vd., 2020; Shigemura vd., 2020). Literatürde yapılan çalışmalar geçmiş travmatik olayların ortadan kalksa bile olumsuz psiko-sosyal etkilerinin uzunca bir süre devam edebildiğini göstermiştir (Shigemura vd, 2020; Reardon, 2015). Hatta korku durumuna bağlı olarak gelişmesi muhtemel bu tepki biçimlerinin önceden psikolojik rahatsızlıkları bulunan veya yatkınlığı bulunan bireylerde daha yoğun yaşanılmasının olası olduğu ileri sürülmüştür (Brooks vd., 2020). Dolayısıyla klinik ve klinik olmayan çalışmalar travmaya bağlı olarak gelişen yaşantısal kaçınmanın anksiyete bozuklukları (Santanello ve Gardner, 2007), depresyon (Cribb vd., 2006), sosyal kaygı (Mahaffey vd., 2013), yeme bozukluğu (Rawal vd., 2010), travma sonrası stres bozukluğu (Orcutt vd., 2005) ve düşük öznel iyi oluş (Machell vd., 2015) gibi semptomları şiddetlendirdiğini ortaya koymuştur.
Bu ihtiyaçtan hareketle son yıllarda travmatize olmuş çocuklar için kanıta dayalı müdahale uygulamaları arasında önemli bir yer tutan Travma Odaklı Ebeveyn Çocuk Etkileşim Terapisinin (TO-PCIT) Türkiye’de depremden etkilenen ve ağır psikolojik semptomlar geliştirmiş olan çocuklar ve ebeveynleri üzerinde etkili olabileceği değerlendirilmektedir. PCIT, 2020 yılından itibaren Dr. İsmail Seçer tarafından yürütülen çeşitli proje uygulamaları ile Türk kültürüne uyarlanmaya çalışılan bir erken dönem kanıta dayalı müdahale uygulamasıdır. Türkiye’de tipik gelişim gösteren ve Otizm Spektrum Bozukluğu tanılı çocuklarda etkililiği ispatlanmış olan PCIT uluslararası alanda travmatize olmuş çocuklar içinde etkili bir şekilde kullanılmakta ve raporlanmaktadır (Gurtwich ve Metzger, 2022; Warren, 2022). Dolayısıyla bu araştırma sürecinde deprem bölgesinden gelen ve TSSB semptomları sergileyen çocuklarla TO-PCIT’ nin uygulanması ve Türk kültüründe etkililiğinin incelenmesi amaçlanmaktadır. Erken dönemde TSSB semptomlarına ebeveyn temelli olarak müdahale edilmesi ile travma semptomlarının yerleşik hal almadan önlenmesine katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu katkının aynı zamanda travmatik olaylara bağlı olarak gelişen ikincil sonuçların da önlenmesinde önemli oranda etkili olacağı beklenmektedir.